|
Oktay Tan
İş Kazalarında ve meslek hastalıklarında yasal durum, kısaca
iş güvenliği mevzuatını incelemek için önce kazayı ve meslek hastalığını
önleyici önlemlere ilişkin yasal hükümlerin uygulanıp uygulanmadığına
uygulanmaması halinde işverene uygulanacak hukuki ve cezai yaptırımlara
bakmamız gerekir. Şöyle ki; eğer bir yerde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin
öngörüldüğü önlemler gerektiği biçimde alınıyor ise, işyeri
tehlikeleri çok büyük oranda azalıyor demektir. Bunun içindir ki, devlet
her şeyden önce iş güvenliğine ilişkin yasaları ve diğer düzenlemeleri
yürürlüğe koyar. Böylece oluşan mevzuatın uygulanıp uygulanmadığını
denetleyen, gerekli olan durumlarda irdari ve cezai yaptırımlara başvurarak iş
yerlerinde iş güvenliği koşullarının yerine getirilmesini sağlar. Bu
nedenle sorunun özellikle ulusal sağlık ve ekonomi ile ilgisinden dolayı
devletçe çözümlenmesi gereği açık ve seçiktir.
O halde konunun yanıtını aramak , için işyerlerinde oluşan iş kazaları
ve meslek hastalıklarına ilişkin istatistik verilerine bakalım. Bu konuda
mevcut istatistik verileri sadece SSK’ da bulunmaktadır. Sigortasız kaçak işçilerin
ve kırsal alanda çalışan tarım işçilerinin uğradıkları iş kazaları
hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla beraber SSK’ nın 1987 yılı
istatistiklerine yaklaşık bir milyona yakın işyerinde 2 milyon 878 bin 925
sigortalı işçi çalışmaktadır. Yani kaba bir hesapla yurdumuzda tüm çalışanların
sekizde biri sigortalıdır. Bunlardan 158 bin 836 kişi iş kazasına uğramıştır.
Kaza oranı yüzde 5.2’ dir. Yani her yüz işçiden 5.2’ si iş kazası geçirmiştir.
Oysa bu oran ileri ülkelerde yüzde 3’ ü geçmemektedir. Yine, meslek hastalığına
yakalananların sayısı ise 736’ ya ulaşmış, 1.149 işçi ölmüş, 2 bin
732 işçi ömür boyu sakat kalmıştır. Bir ülkede her gün 530 işçi iş
kazası geçiriyorsa durum hem çok korkunç hem de çok ürkütücüdür. Çünkü
verdiğimiz sayılara göre, çalışma saatleri içerisinde her dakikada bir iş
kazası oluyorsa, bunun sonucunda her saatte bir kişi ömür boyu sakat kalıyorsa
ve her iki saatte bi kişi ölüyorsa yetkililerin oturup düşünmesi gerekir.
Bu durum küçük çapta bir savaş demektir.
Türkiye’ de İş Kanunu ve ilgili tüzüklerde, iş kazaları ve meslek
hastalıklarını önlemek için alınması gereken tedbirler ileri ülkelerdekine
benzer hükümleri içermesine rağmen, Bakanlık genelgeleri ile uygulama
engellenmektedir. Hatta, İş Kanunu’ nda ki iş güvenliği tedbirlerini
yerine getirme sonucunda uygulanacak para cezası en alt sınırını bir milyon
liraya çıkaran 3493 sayılı yasa 11.11.1988 tarihinde yürürlüğe girmesine
rağmen henüz uygulamaya geçmemiştir. Bu nedenle, başta Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişleri olmak üzere Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı ile belediyelerin sağlık örgütleri kendilerine düşen görevi
yerine getirmemektedir.
İŞVERENİN İŞ GÜVENLİĞİNE BAKIŞI
Hiç kuşkusuz çalışanın sağlığı her şeyden önce
gelir. Bu nedenle insan yaşamının ve esenliğinin gözetilmesi, iş kazalarının
önlenmesi yolunda gerekli önlemlerin alınması ile mümkündür.
Oysa bilinen gerçek şudur ki, güvenliğini sağlamak için gerekli olanı işveren
yapsa, işçi de buna uysa ne iş kazası olur ne de üretim aksar. Ancak işverenler
çoğu zaman, “Eğer ben her an işçileri kazadan uzak tutmak için çaba gösterirsem,
o zaman üretime olanak kalmaz” diye düşünmektedirler. Ülkemizde hergün
aynı tür kazalar yaşanıyorsa kaynağın da hep bu tür düşünceler vardır.
Oysa iş güvenliğine önem verildiğinde üretimde verimliliğin artacağının
bilinmesi gerekir.
İŞÇİLERİN İŞ GÜVENLİĞİNE BAKIŞI
İşveren “önce üretim” dediği için işçi de iş sağlığı
ve iş güvenliğine ilgisiz. İşçi, konu doğrudan kendisini ilgilendirdiği
halde hem ilgisiz, hem bilgisiz bazen de işverenden korktuğu için çekingen
kalıyor. Ancak bu konuda ne işveren, ne devlet, nede işçi tek başına suçlu.
Önce devlet kendi üzerine düşeni yapmamış, iş güvenliği konusunda ne işçiyi
eğitmiş nede işverene yasanın emredici hükmüne rağmen işçiyi eğitmiş
nede işverene yasanın emredici hükmüne rağmen işçiyi eğitmediğinden
dolayı para cezası uygulamıştır. Oysa aynı devlet her gün televizyonda
vatandaşlara katma değer vergisi ile ilgili eğitim vermektedir.
Sonuç olarak; işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu DEVLET, ciddi bir
politika olarak benimsemedikçe bedelini yine işçiler, dolayısıyla toplum ağır
bir biçimde ödeyecektir.